Kılıçdaroğlu: O denli Bir Sistem, Tertip Kuralım Ki Kim İktidara Gelirse Gelsin, En Azından Bir Daha Bu Çeşit Krizlerle Türkiye Karşı Karşıya Kalmasın

Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde dört ayaklı büyüme ve gelişme programını anlattı. Kılıçdaroğlu, “Üreten Türkiye, güçlü Türkiye’dir. Kaynaklarınız, yeriniz, yurdunuz, tarlalarınız, ovalarınız, dağlarınız, hoş çalışkan insanlarınız var fakat üretimden koparılıyor. Herkes üretecek. Herkes üretim zincirinin kıymetli bir kesimi olacak. Herkesin ürettiği bir Türkiye, güçlü bir Türkiye’dir. Herkesin ürettiği bir Türkiye, dışarıya el avuç açmayan bir Türkiye’dir” dedi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün kelamına atıf yapan Kılıçdaroğlu, “Siyasi bağımsızlığın kalıcılığını sağlayan temel öge, ekonomik bağımsızlıktır. Bugüne kadar büyük düşünceler çektiğimizi biliyoruz. Vakit zaman büyük krizlerin yüzyıl içinde çıktığını biliyoruz. Ancak o denli bir sistem, tertip kuralım ki kim iktidara gelirse gelsin, en azından bir daha bu çeşit krizlerle Türkiye karşı karşıya kalmasın” dedi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, beşinci gününde sürüyor. “Geleceğin Türkiye’sini inşa ediyoruz” sloganıyla bugün düzenlenen “Millet İttifakı Genel Liderler Buluşması” oturumuna, Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Lideri Ali Babacan, Demokrat Parti Genel Lideri Gültekin Uysal, Gelecek Partisi Genel Lideri Ahmet Davutoğlu, Saadet Partisi Genel Lideri Temel Karamollaoğlu ve ÂLÂ Parti Genel Lider Yardımcısı Ümit Özlale katıldı.

Oturumun açış konuşmasını İzmir Büyükşehir Belediye Lideri Tunç Soyer yaptı. Soyer’in akabinde kürsüye gelen Kemal Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“GÜZEL BİR TÜRKİYE; YAŞANABİLİR, BARIŞ İÇİNDE, KALKINAN VE BÜYÜYEN, BÖLGESİNDE VE DÜNYADA SAYGINLIĞI OLAN BİR TÜRKİYE: Böylesine manalı bir toplantıyı gerçekleştiren Büyükşehir Belediye Başkanı’mıza hepinizin huzurunda yürekten teşekkür ederim. İkinci yüzyılı birlikte inşa edeceğiz. İşimizin çok kolay olduğunu kimse düşünmesin. Lakin birinci yüzyılın kongresinde de o devrin önderlerinin işlerinin kolay olmadığını onlar da biliyorlardı. Hoş bir Türkiye; yaşanabilir, barış içinde, kalkınan ve büyüyen, bölgesinde ve dünyada saygınlığı olan bir Türkiye, hepimizin ülküsünde olan bir Türkiye.

SİYASİ BAĞIMSIZLIĞIN KALICILIĞINI SAĞLAYAN TEMEL ÖGE, EKONOMİK BAĞIMSIZLIKTIR: Zor vakitlerden geçtiğimizin farkındayım. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, ben daima iki temel unsur ile anarım. Çok farklı biçimlerde anlatılır. Benim gönlümdeki ve yüreğimdeki Gazi Mustafa Kemal’in iki temel unsuru vardır. Bir; siyasi bağımsızlık. Kendi kelamlarıyla ‘Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir’ der. Bayrağımın altında özgürce yaşamak isterim. İkinci prensibi ise ekonomik bağımsızlıktır. İzmir’de yüzyıl evvel yapılan kongrede Gazi Mustafa Kemal, şöyle söyler; ‘Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun iktisat zaferleri ile taçlandırılmazsa elde edilen zaferler sürüp gidemez, az vakitte söner.’ Siyasi bağımsızlığın kalıcılığını sağlayan temel öge, ekonomik bağımsızlıktır. Bugüne kadar büyük sorunlar çektiğimizi biliyoruz. Vakit zaman büyük krizlerin yüz yıl içinde çıktığını biliyoruz. Lakin o denli bir sistem, nizam kuralım ki kim iktidara gelirse gelsin, en azından bir daha bu tıp krizlerle Türkiye karşı karşıya kalmasın.

BİRİNCİ AYAK, GÜÇLÜ BİR DEMOKRASİ: Dört ayaklı bir stratejiden kelam edeceğim. Birinci ayak, güçlü bir demokrasi. Güçlü bir parlamenter sistem. Altı önderi bir ortaya getiren temel ideolojinin özünde demokrasi yatıyor. Demokrasinin gelişmediği hiçbir ülke gelişmemiştir. Hasebiyle dünyaya baktığınızda, kişi başına gelirin en yüksek olduğu ülkelerin tümünde hoş bir demokrasi anlayışı ve geleneği vardır. Biz de demokrasimizi geliştirmek zorundayız. Kuvvetler ayrılığını getirmek zorundayız. Yasama, yargı ve yürütmeyi sağlıklı işleyen, biri birini denetleyen güçler haline getirmek zorundayız. Sağlıklı işleyen hiçbir demokraside kontrolsüz alan yoktur. Her alan kesinlikle denetlenir. TBMM mi? O da denetlenir. Kim? Anayasa Mahkemesi denetler. Yanlış bir yasa yaptıysanız Anayasa Mahkemesi’ne gidilir ve Anayasa Mahkemesi, parlamentoya, ‘Yanlış yaptın, lütfen yanılgını düzelt’ der. ve o yanılgı düzeltilir.

DENETİMSİZ BİR GÜÇ, DEMOKRASİLERDE YOKTUR: Özgür medya… Özgürlüğün olmadığı yerde aslında demokrasi olmaz. Medyanın da özgür olması lazım. Bunun altyapısının şartsız sağlanması gerekir. Demokrasi dediğimiz işin özü, her gücün kesinlikle denetlenebilir olmasıdır. Kontrolsüz bir güç, demokrasilerde yoktur. Bunun ayırdına varmak ve kesinlikle hayata geçirmek gerekiyor.

ULUSAL VERGİ KURULU KURACAĞIZ: Siyaset kurumunun hesap vermesi gerekir. İktidar sahipleri şayet halka hesap veremiyorsa orada demokrasi yoktur. Demokrasinin varlığı, halktan toplanan vergilerin hesabının halka verilmesidir. ve devlette saydamlığın sağlanmasıdır. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçerken, bunu Millet İttifakı olarak vaat ederken Ulusal Vergi Kurulu kuracağız. 85 milyondan toplanan vergilerin nerelere harcandığını, Ulusal Vergi Kurulu, her yıl toplanacak bir rapora bağlayacak, Resmi Gazete’de yayınlanacak. Tüm Türkiye’de çalışanından emeklisine kadar, sanayicisinden esnafına kadar herkes bilecek; benim ödediğim vergiler nerelere harcandı. Altı başkan bunu taahhüdünü yaptık, altına imza attık.

SİYASİ AHLAK KANUNU ÇIKARACAĞIZ DİYE ALTI ÖNDER ALTINA İMZAYI ATTIK: Öteki bir şey daha; sağlıklı işleyen demokrasilerde siyaset kurumunun lekelenmemesi lazım. Pak kalması lazım. Bu hususta da bir irade ortaya koyduk. Siyasi ahlak, etik kanunu çıkaracağız diye altı önder altına imzayı attık. Şayet siyaset ahlak yerinde yürürse pek çok sorun bizatihi çözülmüş olur zati. Siyasetçi ile halk ortasında inancın büyük ölçüde sarsılması, siyasi etik yasasının olmamasındandır. Bu türlü bir yasa olduğu vakit çok farklı bir Türkiye’yi inşa etmiş olacağız.

İKTİDAR SAHİPLERİ GELECEK, TBMM’DE HESABINI VERECEK: Elbette siyaset kurumu, yani iktidar sahipleri parlamentoya bütçe getirirler. Yani halktan topladıkları vergileri, yaptıkları borçlanmaları, yani yaptıkları özelleştirmelerle elde ettikleri gelirlerin nerelere harcandığını belirlerler. Dolasıyla harcanan paraların sağlıklı bir formda harcanıp harcanmadığının hesabının verilmesi lazım. Nereye, birebir vakitte? Parlamentoya da verilmesi lazım. Bunun için tekrar altı başkan oturduk, tartıştık ve kıymetli bir karar daha aldık. TBMM’de Plan ve Bütçe Komitesi dışında bir de Kesin Hesap Komitesi kuracağız dedik. Yani bir yıl evvelki bütçenin kaynaklarının nerelere harcandığının hesabını verelim diye. Bir şey daha yaptık, bizim tarihimizde birinci. Kesin Hesap Kurulu’nun lideri ana muhalefetten olacak. Yani iktidar sahipleri gelecek, TBMM’de hesabını verecek.

O RAPORLARIN TAMAMI GELECEK TBMM’YE: Ayakları yere basan, ahlaklı bir siyasetin hâkim olduğu, harcanan her kuruşun hesabının verildiği, medyanın özgür olduğu bir hoş Türkiye… Bütün bu kurumları oluşturmak için, daha emsal öteki kurumlar da var. Sayıştay var. TBMM ismine kontrol yapan Sayıştay’ın raporları, Allah nasip eder göreceksiniz, bizim iktidarımızda asla makaslanmayacak. O raporların tamamı gelecek TBMM’ye.

TÜRKİYE’NİN ÜRETMESİ LAZIM: İkinci gayemiz, ikinci ayak, üreten Türkiye. Türkiye’nin üretmesi lazım. Her alanda üreten bir Türkiye. Endüstriden tarıma kadar, kültürden başlayarak hayatın her alanında üreten bir Türkiye. Üreten Türkiye, güçlü Türkiye’dir. Kaynaklarınız, yeriniz, yurdunuz, tarlalarınız, ovalarınız, dağlarınız, hoş çalışkan insanlarınız var fakat üretimden koparılıyor. Herkes üretecek. Herkes üretim zincirinin kıymetli bir modülü olacak. Herkesin ürettiği bir Türkiye, güçlü bir Türkiye’dir. Herkesin ürettiği bir Türkiye, dışarıya el avuç açmayan bir Türkiye’dir. Herkesin ürettiği ve kazandığı bir Türkiye, komşularına yeri geldiğinde her türlü yardımı yapabilecek güce ve kapasiteye sahip bir Türkiye demektir. Lakin 21’inci yüzyıldayız, neyi nasıl üreteceğimizi çok güzel bilmek zorundayız. İnsanoğlu, tekerleği 1 milyon yılda üretti. Artık her endüstride birden fazla buluş var.

HANGİ ÜLKE BİLGİ ÜRETİRSE O ÜLKE SÜRATLE BÜYÜR VE KALKINIR: 21’inci yüzyılın iktisadı, artık tarım, sanayi değil, artık bilgi ekonomisidir. Hangi ülke bilgi üretirse o ülke süratle büyür ve kalkınır. Bilgiyi nerede üreteceğiz? Üniversiteler. O nedenle bizim iktidarımızda üniversitelerde her türlü niyet özgürce tartışılacak. Hiç kimse farklı düşündü diye üniversiteden atılmayacak. Üniversiteler birer bilgi yuvası olacak. Üniversitelerin ürettiği bilgiler, endüstrici tarafından elle tutulur metaya dönüştürülecek. Bilgi üreten, teknoloji üreten, teknolojiye yabancılaşmayan bir Türkiye. Gayemiz pek hoş.

KATMA KIYMETİ YÜKSEK ESER ÜRETEMEYEN BİR TÜRKİYE GELİŞEMEZ, KALKINAMAZ, KELAM SAHİBİ OLAMAZ: Dünyanın bir numaralı teknoloji yaratan üniversitesi MIT’ye gidişim pek çok kesim tarafından eleştirildi. Biz, Amerika’nın ve dünyanın en kıymetli teknoloji üreten üniversitelerin birisi olan MIT’de, Türkiye üniversitelerinden mezun olmuş ve oraya gidip çalışan hocaları kendi ülkemize getirmek durumundayız. Burada çalışmalılar, burada üretmeliler, burada bütün yaratıcı güçlerini ortaya koymalılar. Bunları yapacağız. Yani biz, katma kıymeti yüksek eser üretmek zorundayız. Katma bedeli yüksek eser üretemeyen bir Türkiye gelişemez, kalkınamaz, kelam sahibi olamaz. Katma kıymeti yüksek eser üreten bir Türkiye’yi inşa etmek zorundayız. Katma pahası yüksek eser üretmenin yolu, üniversitenin bilgi üretmesi, endüstricinin üretilen bilgiyi metaya dönüştürmesidir. Bugün hepimiz cep telefonu kullanıyoruz, hiç birisi bize ilişkin değil. Bilgi iktisadına sahip olan ülkeler üretiyor, biz onların pazarıyız. Açık ve net söylüyorum; Millet İttifakı iktidarında göreceksiniz, biz diğerlerinin pazarı değil, biz üreten ve dünyaya mal ihraç eden bir ülke olacağız. Argümanımız güçlü ve kuvvetli.

21’İNCİ YÜZYILIN TÜRKİYE’SİNİN TEMEL AMACI BİLİMDE, ENDÜSTRİDE, TEKNOLOJİDE ÇİP ÜRETEN BİR ÜLKE OLMAKTIR: 20’nci yüzyıl, petrol yüzyılıydı ve petrol savaşları vardı. 21’inci yüzyıl, çip savaşlarıdır. Çipi kim üretecek? Petrolün nerede ve nasıl çıkarılacağını biliyoruz. Fakat çipin nerede üretileceğine biz karar veririz. 21’inci yüzyılın Türkiye’sinin temel amacı bilimde, endüstride, teknolojide çip üreten bir ülke olmaktır. Gayesi yüksek koyacağız ve o amacı yakalayacağız. Bilgi üreten hocalarımız var. Dünyanın her tarafından bu hocalarımız alınıyor. Büyük bedeller ödeniyor. Lakin biz, bu insanları kendi ülkemizde tutamıyoruz.

BİLGİ ÜRETMENİN NE KADAR KIYMETLİ OLDUĞUNU ARTIK HEPİMİZ BİLMEK ZORUNDAYIZ: Ankara Akademi’de okurken Hamza Eroğlu’nun İhtilal Tarihi kitabı vardı. Orada bir anekdotu hiç unutmam; İkinci Dünya Harbi’den çabucak sonra Alman generale şunu söyler; ‘Almanya yerle bir oldu ve siz asla sırtınızı bir daha doğrultamazsınız’. Alman generalin verdiği karşılık, tarihi bir yanıt. Alman general; ‘Evet, Almanya yerle bir oldu lakin bir şeyi sakın unutmayın, Almanya’nın üniversiteleri hayatta.’ Yerle bir olan Almanya, bugün Avrupa Birliği’nin mesken güçlü ülkesi olarak kendisini ortaya koydu. Bilginin ve bilgi üretmenin ne kadar kıymetli olduğunu artık hepimiz bilmek zorundayız.

GÜÇLÜ BİR TOPLUMSAL DEVLET İNŞA EDECEĞİZ: Üçüncü ayağımız; güçlü bir toplumsal devlet inşa edeceğiz. Güçlü bir toplumsal devlet inşa edemezseniz istediğiniz kadar üretin, lakin hakça bölüşmezseniz, toplumun bir kesiti fakir olursa orada huzur olmaz, rahmet de olmaz. Huzurun olması, yaratılan kaynağın hakça bölüşülmesine bağlıdır. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği Türkiye’yi demokrasiyle, toplumsal devletle tekrar inşa edebiliriz.

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN KİLİT ANAHTARI DEVLETTE LİYAKATTİR: Dördüncü ayağımız, sürdürebilirlik. Pek hoş, demokrasiyi getirdiniz, ürettiniz, toplumsal devleti inşa ettiniz ancak durduğunuz andan itibaren geriye gidersiniz. Dünya süratle değişiyor. Siz, bu değişime ayak uydurmak zorundasınız. Sürdürülebilirliğin kilit anahtarı, devlette liyakattir. Yani birikimli insanların devlette olmasıdır. Yani birikimli, üreten insanların üniversitede olmasıdır. Burada değişime ayak mı uyduracağız, değişime öncülük mü yapacağız? Biz, değişime ayak uydurmak istemiyoruz. Onlar yaptı, biz de yapalım. Hayır, biz yapalım, onlar bizi izlesinler.

EĞİTİMİN YENİLİĞE AÇIK OLMASI GEREKİR: Sürdürülebilirliğin temel anahtarlarından birisi de eğitimdir. Eğitimin yeniliğe açık olması gerekir. Merak hissini büyütebiliyorsanız ve çocuk hayatı sorgulama yeteneğine kavuşabiliyorsa o vakit Türkiye süratle büyümenin ve sürdürülebilirliğin önünü açmış olur. Biz, eğitim sisteminde de esaslı değişikler yapacağız. Çocuklarımızın neyi merak ediyorlarsa araştırabilecekleri alanlar… Onları suçlamadan, cezalandırmadan, ‘neden soru soruyorsun’ demeden… Ne kadar çok nitelikli soru sorabilirlerse eğitimin de o kadar pahalı olduğunu göreceğiz.”